Ahmet İnan

Ahmet İnan


MEVLANA XALİD (HALİD) EL-KURDİ (1779-1827)

12 Temmuz 2022 - 13:01

MEVLANA XALİD (HALİD) EL-KURDİ  (1779-1827)  

 Mutasavvıflarca, içinde bulunulan hal ve makamın bir gereği olarak, çeşitli biçimlerde tarif edilen tasavvuf, ilahi kaynaklı bir hikmetin bu düşünce sistemine katılmış olanlar tarafından,  yeni gelenlere aktarma geleneğidir. Böylece tasavvuf, hem zaman içinde sürüp gitme, hem de sonsuz kaynağı ile ilişkisi nedeniyle ardı arkası kesilmeden devam eden bir yenilenmedir. Tasavvuf, İslam’ın batıni (ezoterik) bir yönü olarak; dışa dönük/zahiri (ekzoterik) Islam' dan ayrı olarak kendini gösterir. [1] 

İslam tarihi boyunca birçok tasavvufi akım ortaya çıkmıştır. Bu tasaavufi akımlarından her biri ayrı ayrı incelenmeyi hak edecek bir mahiyyet arz eder. Örneğin Kalendirler, Melametiler, Mevleviler gibi ezoterik tarafı ağır basan tarikatları ayrı incelemek gerektiği gibi, medrese geleneği ile tekke geleneğini mezc etmiş olan yani İslam’ın ekzoterik yönü ile uyumlu Nakşilik gibi tasaavufi akımların her birini kendi bağlamında ele almak gerekir.  

Biz bu kısa köşe yazımızda, müteşerri’ yani şeriatin zahirine önem veren tarikatlardan sayılan bir diğer ifade ile İslam’ın ekzoterik/zahiri yönü ile uyumlu olan Nakşi geleneğin Xalidiyye (Halidiyye) kolunun kurucusu Mevlana Xalid el-Kurdi üzerinde kısaca bilgi vererek şahsi yorumlarımızı sunacağız.      

IXX. yüzyıl pozitivizminin meydan okumasına karşı bir duruş olarak beliren Nakşibendiliğin  Xalidiyye kolunun kurucusu olan Mevlana Xalid, Miladi 1779 da Kürdistan’ın Süleymaniye şehrine bağlı Karadağ kasabasında dünyaya geldi. Babası, Pir Mîkâil, muhtemelen Kādiriyye tarikatına bağlı bir sûfî idi; annesi de bu bölgenin ünlü bir sûfî ailesine mensuptu.  

Karadağ’da, çeşitli hocalardan ders alıp öğrenimini tamamlayan Xalid, mantık ve kelâm ilmi üzerine yoğunlaşarak bölgedeki diğer ilim merkezlerini dolaştıktan sonra Bağdat’a gitti.  

Şeyh Abdülkerim Berzencî’nin 1798 de vefat üzerine onun Süleymaniye’deki medresesinin sorumluluğunu üstlenerek, 1805 yılına kadar burada yaklaşık yedi yıl müderrislik yaptı. Bu yıllarda siyasî otoriteye uzak durmasını sağlayan zühdü ve derin ilmiyle tanındı.[2] 

Mevlana Xalidi iyi tahlil etmek için onun içinde yaşadığı Osmanlı toplumunu ve dönemini  tahlil etmek gerekir.  Xalid, I. Abdulahmid döneminde dünyaya gözlerini açtı. I. Abdulhamid öldüğünde  on  yaşlarında idi.  Dolaysıyla Xalid, daha çok II. Mahmut ile birlikte anılır. Binaenaleyh, Xalid’i anlayabilmek için II. Mahmud’un karakter yapısını ve fikriyatını tesbit etmek kaçınılmazdır. Çok kritik ve karmaşık bir devrin padişahı olan II. Mahmud, devrinin karmaşasını temsil eden bir kişiliğe oturur: Bir yandan despot bir kişiliği, bir yandan da samimi bir reformcu yanı vardır. Sevenlerinin “Mahmud-u Adli” ; sevmeyenlerinin “gavur ve ya despot padişah” demesi, bu sebepledir. [3] [4] 

***    

Osmanlının içte ve dışta yaşadığı buhranlı günlerde, Mevlana Xalid’in Bağdat’dan gönderdiği talebeleri, İstanbul’da bir dergah açtı. Mevlana Xalid’in eğitim ve tasavvuf anlayışı, yüksek seviyede ulemaya hitap etmiş ve birçok devlet adamını etkilemiş; birçok tarikati, gölgede bırakmıştı.  

Xalidiler, İslam Dünyasındaki huzurun Osmanlı Devletinin bekasına bağladıkları için Osmanlı Devletine yardım etmişlerdir. 

Yeniçeriler büyük bir problem idi; darbelerde büyük roller alıyorlardı. [5] Xalidiler, Yeniçeriliğin kaldırılmasında [6] halkı motive ederek II. Mahmud’a destek oldular. [7] Sadece başkent İstanbul’da değil; Kürdistan’da, Doğu Anadolu’da İran’ın kuzeyinde ve Kafkasya’da etkili oldular. Çarlık Rusya’sına karşı Şeyh Şamil’in [8] direnişi gibi birçok direniş hareketlerini organize ettiler.  

1827 de Şam’da vefat eden Mevlana Xalid’den sonra Xalidiler’in “hatm-ı hacegân” ritüelini terk etmemeleri gibi sebeplerle 1829 de II. Mahmud’un fermanı ile Sivas’a toplu sürgüne gönderildiler, halktan tecrit edildiler. Fakat II. Mahmud’dan sonra yerine geçen Sultan Abdulmecid Efendi zamanında tekrar itibar kazandılar. Öyle ki; Sultan Abdulmecid, vefat etmeden önce, her Cuma günü kabrinin başında hatm-ı hacegân okunmasını vasiyyet etti ve bu vasiyyet, 1925 yılında türbe ve tekkelerin kapatılmasına kadar uygulandı.  

İsmail SAYMAZ 

Bu gün İstanbul’da merhum Zahid Kotku, merhum Mamut Efendi ve merhum Sami Efendi cemaatlerinin kökeninde Xalidi’lik vardır. Dahası Osmanlıda, Anadolu köy yaşamında ezoterik/batıni karakterli tasavvufi yapılar, şehir yaşamında ise, daha çok ekzoterik/zahiri karakterde tasavvufi yapılar hakim olmuştur. İsmail Saymaz beyin bu olguyu bilmeden Nakşiliği eleştirmesi, insaflı değildir. Ancak Sayın Saymaz’ın bir takım cinci hocaları, sahte şıhları ve sahte mehdileri deşifre etmesini çok değerli buluyorum. Zira İslam toplumu Mahmut Efendi, Zahid Kotku, Sami Efendi gibi daha nice tasavvuf büyüklerinden faydalar görmüş; ancak İsmail Saymaz’ın deşifre ettiği cinci, üfürükçü, cinsel sapık ve mehdi müsveddelerinden zarar görmüştür. Toplumda bu tür sahtekar şeyhler, üfürükçüler, kimisi de ultra modern görünümlü cinsel sapıklar ile, bir kısım görüşlerine katılmasak dahi, nezih tasavvuf büyüklerimizi biri birine karıştırmamak gerekir. Örneğin biri çıkıp, kendi gördüğü bir rüyasını, koca bir Türkiye’ye “salih rüya” adı altında yutturmaya kalkışıyorsa, onu sahtekar ilan etmek boynumuzun borcudur. Binaenaleyh, İsmail Saymaz kardeşime, İbn Teymiye’nin Allah’ın Dostları ile Şeytanın Dostları Arasındaki Fark (Pınar Yayınları) adlı kitabını okumasını tavsiye ederim.  Görecektir ki; İbn Teymiyye’nin yaşadığı XIV. Miladi asırda da Allah dostu görünümlü Şeytan dostları varmış ve İbn Teymiyye de kendi zamanında bu tür sahte şıhlarla mücadele etmiştir. [9] İsmail Saymaz kardeşimin “Şehvetiyye Tarikatı” adlı kitabını çok önemli görüyorum. Sağolsun; Varolsun. Ahlak eksenli bir din anlayışının gelişmesi bakımından fevkalade işlev gören bir çalışma yapmış. Ancak Saymaz, Allah dostu görünümlü Şeytan dostlarını  ile masum insanları mutlaka tefrik etmeli. Yoksa başkalarını günahına girer.                      

 [1] Hayrani Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, Ankara Ün. İlahiyat Fak. Yayınları, Ankara-1986, s. 2.  

[2] Hamid Algar: TDVİA, c:15, s.283-284.  

[3] https://eyupensar.wordpress.com/2016/09/20/iki-asir-evvel-de-cemaate-baskilar-yapilmisti/ 

[4] Tarihin tekerrür ilkesine göre kısmen bu gün Recep Tayyip Erdoğan’ın konumu gibi. Zira Erdoğan; çoğu tarihi/siyasi şahsiyyetler gibi, bir kısım sevenleri tarafından neredeyse göklere sığdırılmaz iken, bir kısım karşıtlarına göre de, adeta yerin dibine batırılıyor.     

[5] Tarihim tekerrürü ilkesine göre bu günkü FETÖ gibi. 

[6] Bkz: Vakıa’yı Hayriyye:  https://tr.wikipedia.org/wiki/Vaka-i_Hayriye.  

[7] https://eyupensar.wordpress.com/2016/09/20/iki-asir-evvel-de-cemaate-baskilar-yapilmisti/ 

[8] Şeyh Şamil, Mevlana Xalidi’n halifesidir. Mevlana Xalid’in, bir diğer halifesi, Şeyh Sadi Efendi’nin Şeyh Ali Sebti’dir.      

[9] İbn Teymiyye bu günkü Vehhabiler tarafından istismar edilmektedir. Bu da ayrıca ele alınacak bir konudur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum