Ahmet İnan

Ahmet İnan


SAADET PARTİSİ LİDERİNİN APOKALİPTİK EDEBİYAT DEĞİNİSİ ÜZERİNE

18 Ağustos 2022 - 03:20

SAADET PARTİSİ LİDERİNİN APOKALİPTİK EDEBİYAT DEĞİNİSİ ÜZERİNE    

Kökeni İsrailiyat ve Mesihiyat’a dayanan ve İslam Tarihindeki karşılığı Hadis ilmindeki  “Fiten Edebiyatı” olarak görülen Apokaliptiğin   yer yer bugünkü cari siyasete konu olması, manidardır. Nitekim son olarak Saadet Partisi Lideri Sayın Temel Karamollaoğlu, İsmail SAYMAZ’ın bir sorusunu cevaplandırırken, Suriye sorunu bağlamında BOP projesine değindikten sonra, Amerika’daki yeniden doğuşçuların (born again)   yani Evanjelistlerin, Rusya’yı Ye’cüc; Çin’i de Me’cüc olarak gördüklerini, bu sebeple ABD’nin Rusya ile savaşının devam edeceğini ifade ederek   geleceğe dair bir takım öngörülerde bulundu.      

Sayın Karamollaoğlu’nun belki de kökenini tahkik etmeden İsrailiyat ve Mesihiyat’a ait naklettikleri şeyler, İslam dünyasına Hicri II. yüzyılda Hadisleri Tedivini ertesinde girmiştir. Nitekim bugün elimizde bulunan fiten’e dair ilk müstakil eser; Nu’aym b. Hammâd’ın (ö. 229/844) Kitâbu’l-Fiten’idir.  Hammad’ın yaşamı ile Peygamberimiz (sav) in yaşamı arasında, nereden bakılırsa; iki asırdan fazla bir zaman farkı vardır. Bu demektir ki; Hammad’ın Kitâb’ul Fiten’i, Kur’an’ın nüzul zamanı olan Miladi 610–632’nin dışında olduğu için, her türlü kritiğe rahatlıkla açıktır. Nitekim Aydın Tekineş kardeşimiz, bu kitabın muhtevasını ve diğer  Kitâbu’l -Fiten’leri,  anılan makalesinde kritize  edebilmiştir.     

Sayın Karamollaoğlu’nun damadı Prof. Dr. Mehmet Paçacı’ının ifadesi ile; “İslam tarihinde fitne adıyla anılan olaylar ve bunların doğurduğu sorunlar, rivayetlerde gelecekten haber verme şeklinde ve belli bir üslup içerisinde ifadelendirilmiştir.”    Bir tür fütürizm ya da müneccimlik olarak telakki edebileceğimiz fiten edebiyatı, kimya ilmine nisbetle; simya gibi, değerlendirilebilir.     

Fiten Edebiyatının yani Apokaliptisizmin öne çıkardığı bir kavram da, ALTIN ÇAĞ kavramıdır. Bu konuda Ayhan Tekineş, şunlar söylemiştir:  

“Madenin ateşle fitneye sokulması, nasıl saf altınla cürufun ayrışmasını temin etmekteyse aynı şekilde fitneler de insanların iyi mi kötü mü olduğunu ortaya çıkaran sıkıntılardır. Bir insanın fitneye düşmesi ile günaha ve dalalete bulaşıp rüsvay olması kastedildiği gibi insanların arasında görüş ayrılıklarının, şikak ve kavganın vukuuna da fitne denilmiştir. Fiten ile alakalı terimlerden birisi de “melhame” ve onun çoğulu “melâhim”dir. Bu kelime Arapça, le-ha-me (birine et yedirdi, eti kemikten ayırdı ve vücudu etlendi) kökünden türemiş mimli masdar veya ism-i mekandır. Arapçada et satılan yerlere ve kasapların çalıştıkları yerlere melhame denilmiştir. Savaş meydanlarına melhame denilmesinin sebebi ise ölen insanların cesetlerinin et yığınları gibi ortalığa yayılmasından dolayıdır. Binaenaleyh melâhimin terim anlamının fitne dönemlerinde ortaya çıkan büyük olaylar olduğu söylenmiştir. Ancak kütüb-i sitte müelliflerinden İbn Mâce, melhame kelimesini sözlük anlamına yakın manada kullanmış, konuyla ilgili babda gelecekte vuku bulacak büyük savaşlarla ilgili rivayetleri kaydetmiştir. Bu rivayetler arasında “Büyük savaş” (el-Melhametü’l-kübrâ) şeklinde “melhame” tabirini açıkça kullanan haberler de vardır.”   Yani büyük SAVAŞ (Melheme-i Kübra)’dan sonra tutuşacak alev ile saf ALTIN ile onun cürufu ayrışacak ve böylece ALTIN ÇAĞ başlayacaktır. Bu nereden bakılırsa, materyalizmin ürettiği ÇATIŞMA TEORİS’indeki “büyük kaostan sonra büyük barış da gerçekleşecektir.” tezine paraleldir. Bu görüşe göre insanlar, ancak büyük çatışmalardan sonra mutlak barışa ulaşabilir. O halde çatışma kaçınılmazdır. Halbu ki, Kur’an bize, olası çatışmaları ön görerek, çatışmasız bir şekilde mutlak barışa ulaşmanın mümkün olduğunu söyler. Bunun yolu aklı kullanmak ya da söz dinlemektir. (Mülk Suresi:10)

Dengesiz bir spürtüalizm ile dengesiz bir materyalizmin bizi sürükleyeceği yer; gayya kuyusudur. O halde bir devlet, kimsenin anadilini ve kültürünü yasaklamama şeklinde bir barbarlığa artık başvurmamalıdır; o kadar. Başka başka arayışlar, nafile.  Sen MAK’ı kurarsan; öbür terörist de TAK’ı kurar ve sürgit bu coğrafyada barış olmaz. İster spirtüalst reflekslerle olsun ister materyalist reflekslerle olsun, terör mekanizmaları kurmakla hiçbir zaman barışa ulaşılamaz. 

Bel leccu fi utivvin ve nufûr.
“Hayır. Onlar haddi aşmakta ve nefrette direndiler.” (Mülk Suresi: 21)   
        
***

ALTIN ÇAĞ mantığının absürd teorilerinden biri de: ALTIN ÇAĞ’a paralel ortaya çıkacak olan MEHDİ’dir. Güya bu çağda, Kur’an ahlakı hakim olacaktır. Bu devir, mutlak barış tesis edilecektir. ALTIN ÇAĞ ve MEHDİ ÇAĞINDA, hiç fakir kalmayacaktır. Hadisler, bunun garantisini vermekte imiş. İsrail, ALTIN ÇAĞ tarımının beşiği durumunda imiş. Zira Necef çölü, İsrail çevresindedir ve ALTIN ÇAĞ’daki  sulama sayesinde Necef Çölü de tarıma açılacak ve müthiş bolluk ve refah olacak imiş.  

Tam da merhum İzzetbegoviç’in dediği gibi Mehdilik; Müslümanların tembelliğinin kılıfıdır.     

Dikkat edilirse, bizim hadis edebiyatındaki bu ifadeler, köken itibarıyla, Tevrat’ın Arz-ı Mev’ud anlayışı ile de örtüşmektedir. Bir de buna, kutsal metinleri geldiği dönemin sosyolojisine göre okuyamamanın gerektirdiği körlüğü ekleyin... 

Yahudilikten Hırıstiyanlığa geçmiş ve oradan da zayıf rivayetlerle İslam rivayet kültürüne geçmiş olan MEHDİLİK; ALTIN ÇAĞ kültüne dönüşmüştür. Kült’ler, ilk çağlardan beri vardır ve bir örneği de, bu günkü Adıyaman’ımızda bulunan KOMMAGENE uygarlığındaki kral kültüdür. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam rivayet kültüründeki MEHDİLİK ve ALTIN ÇAĞ kültleri de, farklı tonları ile birlikte aynı geleneğin bir devamıdır ve Kur’an’ın muhkematı ile alakası yoktur. Bu kültelerin hepsi, insanların sonsuza doğru atak yapma iradelerinden doğmuş; panik ataklardır. Kimi cinsel sapkınlar da Akoloptik Edebiyattaki ALTIN ÇAĞ ve MEHDİ figürlerini kendi cinsel sapkınlarına alet etmişlerdir ki bunları da sağ olsun İsmail SAYMAZ gibi ülkemizin önde gelen saygın gazetecileri deşifre ediyorlar.        

Sayın Karamollaoğlu’na hatırlatıyorum: Kur’an’a göre Allah’tan başka mutlak mehdi yoktur.   Yanlış kurgulanan yüzlerce hatta binlerce mehdi taslağı, Müslüman dünyanın başına bela olmuştur. Bunlardan  bir tanesi, 1979  yılında Kabe’de kan akıtmaya bile bile sebep olmuş ve bedelini maalesef ki canıyla ödemiştir. Sayın Karamollaoğlu, böylesi teranelere asla ve kat’a inanmasın. (İnanıyor, anlamında söylemiyorum; ama Evanjelistlerin böyle teranelerine de kulak asmasın) MEHDİ safsatasının son canlı bir örneği de,  ALTIN NESİL yetiştirme iddiasında bulunan FETÖ elbaşıdır. Sayın Karamollaoğlu bu konularda, damadı ve ülkemizin Saygın İlahiyatçılarından olan Sayın Prof. Dr. Mehmet Paçacı’ya danışsa iyi eder. Ki Sayın Paçacı, benim de doktora tez danışmanımdır. 

Bilvesile buradan Sayın Karamollaoğlu’na Sayın Mehmet Paçacı’ya ve Sayın İsmail Saymaz’a saygılarımı iletiyorum.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum